I. Dünya Savaşı'nda dört yıl savaşan Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmesinden sonra Türkiye'nin kurtuluşu için yapılan Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın kaynakları her bakımdan çok kötü durumda idi. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı peş peşe gelince 1918 sonunda ateşkes imzalandığında Türkiye altı yıl savaşmıştı. Bu savaşlar zaten mali ve ekonomik yönden perişan olan Türk kaynaklarını tüketmişti. Mondros'tan sonra artık Arapların yaşadığı topraklar İmparatorluktan ayrılmış, ayrıca ülkenin en verimli toprakları dört yandan işgal edilmişti. Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı Devleti 2.850.000 kişiyi silah altına almıştı. Yararlanabildiği nüfusu o tarihte 15 milyon kadar olduğuna göre, bu sayı yaklaşık beşte bir oluyordu. Bu büyük savaşta 325.000 şehit 400.000 yaralı 250.000 esir verilmişti. Salgın hastalıklardan ölenler ve göçler sırasında Türk halkındaki kayıplar toplanınca Türkiye'nin savaş kayıpları milyonla belirtilir. Birinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye'nin nüfusu, ekonomik,.mali kaynakları yeni bir savaşı kaldıramayacak durumda görüldüğü için, ülkenin kurtuluşunu İngiliz, Amerikan mandalarında arayanlar çıktığı gibi yöresel kurtuluş çareleri arayan Müdafaa-i Hukuk hareketi de oluştu.
Nüfus
Osmanlı İmparatorluğu'nda tam sağlıklı bir nüfus sayımı yapılmadığı için nüfus konusunda yeterli bilgi bulmak mümkün olamamaktadır. 1902'de kabul edilen "Sicil Nüfus Nizamnamesi" (Nüfus Sicil Yönetmeliği) gereğince 1905'de nüfus sayımı yapıldı. Ancak bu sayıma Arap vilayetlerinin çoğu (Hicaz, Bağdat-Basra, v.s.) ve Doğu illerinin çok ilkel durumda yaşayan aşiretleri alınamamıştı. Bu durumda Osmanlı İmparatorluğu'nun nüfusu 1914 yılında 18.520.016 dolaylarında idi. Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından sonra Halep, Suriye, Beyrut nüfusları toplamı olan 2.805.534'ü bu sayıdan düşünce 16.714.428 kalıyordu. Ayrıca Türk Ordusu'nu arkadan vurdukları ve iç güvenliği bozdukları için 700.000 kadar Ermeni de sınır dışı edilmişti. Bunun dışında ülkede Rum, Ermeni, Musevi, Latin, Bulgar, Sırp ve Ulahların nüfus toplamı 3.314.965 idi. Bunlar da genel nüfustan düşülünce İstiklal Savaşı'nın başladığı tarihte Türkiye nüfusu 13 milyon kadardı. Ancak İzmir ve Batı Anadolu (3.365.308) ve Trakya(546.280) Yunan işgali altında idi. Buraların nüfusundan yararlanmak da mümkün olmuyordu. Bu bakımdan yararlanılabilen nüfus toplamı 9.000.000 kadardı. Ancak, bu nüfus, açlık, her çeşit, ihtiyaç malzemesinin yokluğu, salgın hastalıklar (kolera, tifüs, verem, sıtma, çiçek, firengi, v.b.) yüzünden perişan durumda idi. Savaştaki insan kayıpları yüzünden erkek nüfusunun 18-35 yaş grubunda büyük açık oluşmuştu. Toplumun üretici ve tüketici oranı bozulmuş, tüketici olan çocuk, yaşlı ve kadın nüfusu artarken üretici yaş grubundaki düşüş üretime ve ekonomiye kötü etki yapmıştı. Ülkenin en aydın tabakası olan yedek subaylar savaşta ağır kayıplar vermişti.
Ekonomik Durum
Birinci Dünya Savaşı'nda ülkenin gençleri üretim alanından alınıp cepheye gönderilince, bu nüfusun tüketici duruma gelmesi sebebiyle üretimde büyük düşüş oldu. Her ne kadar kadınlardan üretimde yararlanmak yoluna gidildiyse de ihtiyacı karşılayamadı. Savaş ekonomisi kuralları uygulandığı için, ülkenin bütün kaynakları ordunun gereksiniminde kullanıldı. Yatırımlar durdu. Bunun yanı sıra mali çöküntü, enflasyon daha çok arttı. Savaş bittiğinde "Kapitülasyonlar" ve "Duyun-u Umumiye" yeniden devreye girdiler.
Mondros Ateşkesi'nden sonra ülkenin en verimli toprakları ve gelişmiş şehirleri işgal edildiler. Yunanlıların da İzmir ve Ege Bölgesi'ni işgal etmeleri üzerine, bu şehir ve yörelerin üretiminden ve vergilerinden yararlanma olanağı bulunamadı. Böylece nüfus kaynağının yetersizliği yanı sıra, en verimli ve zengin ticari şehirlerin de düşman işgalinde bulunması yüzünden, İstiklal Savaşı boyunca ordunun insan kaynağı ve bunların beslenmesi, giydirilmesi, her türlü bakımı, silah ve cephane sağlanması, maaş ve diğer masrafların karşılanması için geri kalan, çoğu yoksul, üretimi çok düşük topraklardan ve küçük ticari işletmelerin bulunduğu şehirlerin kaynaklarından yararlanıldı. insan ve çeşitli üretim mallarından yararlanılan vilayet ve sancaklar çok azdı. Doğu Anadolu'dan (Birinci Dünya Savaşı'nda Rus ve Ermeni işgaline uğramış, nüfus içerilere göç etmiş olduğu için perişan durumda idi.) yararlanmak mümkün olmadı. Çeşitli gıda ve malzemeyi taşımak çok güçtü. Bu sebeple buradan ancak silah ve cephane taşınabildi. Milli Savunma Bakanlığı 1921 yılı sonunda bütün illerin ekonomik durumunu öğrenmek için bilgi istedi. Menteşe, İzmit, Bolu, Eskişehir, Afyon, Teke, Kastamonu, Ankara, Konya, Niğde, Silifke, Samsun, Sivas, Kayseri, Trabzon, Elazığ, Erzurum, Diyarbakır, Bitlis, Van, Kars ve Ardahan'dan gelen raporlar bu yörelerin zirai ve hayvancılıkla ilgili üretim mallarına sahip olduğunu gösteriyordu. Değerli madenlerin üretimi çok düşük olduğu gibi, işletmeciliğinin büyük kısmı yabancıların elindeydi. En önemli maden olan kömürün 1921 yılında üretimi 342.041 ton, 1922'de ise 410.000 ton idi. Ancak kömürün bulunduğu Zonguldak bir süre Fransız işgalinde kalmıştı.
Yollar ise çok kötü durumda idi. Karayolları şose ve toprak olup, kullanılamayacak durumdaydı. Bu yollarda kullanılan ulaşım araçlarının çoğu, ilkel araçlardı. Kağnı, iki veya dört tekerlekli atlı arabalar, deve, eşekle, taşımacılık yapılıyordu. Bunlar durumlarına göre 100-140 km. arası yük taşıyabiliyorlar ve günde (kağnı 15-20 km.) 15-40 km. arası gidebiliyorlardı. Kamyon ve benzeri motorlu araçlar yok denecek kadar azdı.
Demiryolları İstanbul-Bağdat hattı ve diğer hatlardan oluşuyordu. İzmit'e kadar İngiliz işgalinde idi. Eskişehir'de bulunan İngilizler, Türk kuvvetlerinden kaçarlarken üç tren kullandılar. İşletme veznesindeki 20.000 lirayı önemli memurları ve 13 lokomotif ve 100'den çok vagonu da beraber götürdüler. Ulusal kuvvetlerin elinde Osmaneli-Eskişehir (118 km.), Eskişehir-Ankara (268 km.), Konya-Ulukışla (237 km.) hatları vardı. Bunlar toplam 1.000 km. kadar tutuyordu. Bu hatlarda ise kömürlü 15 ve mazotlu 5 Lokomatif ve 717 kadar vagon vardı. M. Kemal Paşa 25 Mart 1920 tarihinde bu hatlara el koydurtarak askeri yönetim altına aldırttı. Ancak Eskişehir-Kütahya Savaşları sırasında kömür olmadığı için odun ve hatta vagonlar yakılarak taşıma yapılmaya çalışıldı.
Fakat taşıma yetersizliği ve haberleşme olanaksızlıkları yüzünden Eskişehir'de çok malzeme kaldı. Sakarya Savaşı sırasında bu hatta günde ancak 320 ton malzeme taşınabildi. Büyük Taarruz öncesi ise 600 tona, bazen de 900 tona ulaştı.
Deniz taşımacılığı, özellikle yurt dışından gelen malzemenin taşınması için büyük önem taşıyordu. Osmanlı Donanması İtilaf Devletleri'nin elinde bulunuyordu. Bu sebeple İstiklal Savaşı boyunca T.B.M.M. çok sınırlı olanaklarla çalıştı. 24 Ağustos 1920'de "Mili Savunma Bakanlığı Umuru Bahriye Müdüriyeti" kuruldu. Eylül 1920 tarihinden itibaren Rus limanlarından başlayan taşımada sivil motorlar çalıştılar. Diğer yandan Samsun'da Deniz Harp Okulu kuruldu, fakat ancak altı ay çalışabildi. Birkaç gemiyle başlayan bu ulaşım Rusların yardımı ile güçlendi.
Heyet-i Temsiliye Dönemi
Yunan işgali ve M. Kemal Paşa'nın Anadolu'ya çıkıp, Ulusal Mücadele'ye başlaması aynı tarihlere rastlıyordu. Bu sebeple M. Kemal Paşa Erzurum'dan itibaren Heyet-i Temsiliye'nin kurulması ile birlikte, mali kaynak bulma sorunlarıyla karşılaşırken; Yunan işgaline karşı direnişi başlatan Kuva-yı Milliyecilerin de insan ve para kaynağı bulmaları gerekiyordu. Bu iki olay Sivas Kongresi'nde M. Kemal tarafından birleştirildi.
M. Kemal Paşa Anadolu'ya 16 kişilik bir heyetle gelmişti. Başlangıçta bu heyetin masrafları, peşin alınan üç aylık ödenekleri ile karşılanabilmişti. Fakat Amasya Genelgesi'nin duyulmasından sonra İstanbul Hükümeti kendisini görevden aldı. Bu sebeple masrafların karşılanması zorlaştı. Amasya'dan Erzurum'a ise M. Kemal Paşa'nın biriktirdiği 800 lira ile gidildi. Erzurum Kongresi'ne gönderilen delegelerin masrafları, gönderen ilin Müdafaa-i Hukuk gruplarınca karşılandı. Erzurum Müdafaa-i Hukuku ise , ev sahibi olarak masrafları üstlendi. Erzurum Şubesi Erzurum halkının manevi desteği yanı sıra, maddi yardımda bulunmasını şükranla anıyordu. Kongre giderlerinin ve temsilcilerin ağırlanması için toplanan para 1.500 liraydı Kongre sona erdiğinde kasada 80 lira kalmıştı. M. Kemal Paşa Erzurum'da askerlik mesleğinden ayrıldığından, kendisinin ve yanındakilerin Erzurum'dan Sivas'a gitmeleri için para bulmak gerekiyordu. Gerçi Heyet-i Temsiliye Başkanı olduğundan yönetmelik gereğince masrafların Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nce karşılanması gerekiyordu, fakat kasada 80 lira kalmıştı. M. Kemal Paşa'nın bu sıkıntılı anında, Emekli Binbaşı Süleyman Bey (60 yaşında), Cemiyet'e, "Ulusun selametinden başka bir dileğim yok. Bu parayı size veririm. Fakat bu parayı verdiğimizi ne Paşa ne de başka kimse bilmeyecek, ileride Müdafaa-i Hukuk'un parası olursa verirsiniz, olmazsa helal olsun." diyerek biriktirdiği 900 lirayı verdi. İşte M. Kemal Paşa ve yanındakiler Erzurum'dan bu para ile yola çıktılar.
Sivas Kongresi'ne katılan delegelerin masrafları Müdafaa-i Hukuk örgütlerince karşılandı. Fakat bazı yerlerin temsilcileri, temsilcisi oldukları şehirlerde anlaşmazlık olduğundan kendi paralarıyla geldiler. Sivas'a gelen temsilcilerin barındırılma ve yemek ihtiyaçlarını Şekeroğlu İsmail Efendi karşıladı. 28 delegeyi 32 gün ağırladı. Sivas Kongresi'nde seçilen Heyet-i Temsiliye'nin de parası yoktu. Erzurum'da alınan para tükenmişti. Rauf Bey 100 altın vererek bir süre ihtiyacı giderdi. Sivas'tan Ankara'ya kadar aynı sorunlar devam etti. Ankara'da T.B.M.M.'nin açılması ile yeni dönem başladı. Meclis'in açılışına kadar ise 2. Kolordu Komutanlığı masrafları karşıladı.
Kuva-yı Millîye Dönemi
Yunan işgali ile birlikte Batı Anadolu'da başlayan Kuva-yı Milliye kuruluşları insan, para sağlamak için çeşitli yollara başvurdular. Balıkesir Kongresi'nde alınan kararlarla, levazım örgütleri ve Milli Menzil Müfettişliği kurulması uygun bulundu. Halktan silah ve para yardımı alınması esasa bağlandı. Nazilli Kongresinde ise, cephelere yeterli asker ve malzeme yollanması, bunların masraflarının karşılanması için halktan para ve ayni yardım alınmasına ve bu işlerin yürütülmesi mücahit başkanlarının yetkisine bırakıldı. Alaşehir Kongresi'nde ise ulusal ve genel seferberlik ilanı kararı alındı. Asker ve para toplamakla yetkili kurulların çalışmasının devamı uygun bulundu. Bu kongrelerde Batı Anadolu Kuva-yı Milliye'sinin bir otorite altına alınması, asker, para ihtiyacının karşılanması için çok önemli kararlar alındı. Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi, Sivas Kongresi'nde Ali Fuat Paşa'nın Kuva-yı Milliye Komutanlığı'na atanması ile birleşti.
Gerek şehirlerde gerekse köylerde kurulan heyetler, Kongrelerin kararlarını uygulamada büyük güçlüklerle karşılaşmadılar. Fakat asıl güçlük, eşkıyadan oluşan Kuva-yı Milliye birliklerinin bir düzene konulamaması ve bunların başlarında bulunanların kendilerini Kongrelerin kararlarına bağlı saymamaları yüzünden kendi başlarına hareket etmelerinden doğuyordu. Eşkıyalıktan gelen bu örgütler, cephe gerisinde halktan, ihtiyaçlarından daha fazla para ve çeşitli malları zorla almışlar bu sebeple birçok olay çıkmıştı. Bunların içinde, kendi başına buyruk ve kendi yöntemleriyle çalışarak yörelerinde adeta mutlak hakim duruma gelmiş olan Çerkez Ethem ve Demirci Mehmet Efe önemli yer alırlar.
Ethem, 1919 Haziran'ından itibaren Yunanlılara karşı Salihli yöresinde silahlı direnişe başladı. Eski İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu kaçırarak 50.000 lira karşılığında serbest bıraktı. Bu para sayesinde kuvvetlerinin uzun süre ihtiyacını karşıladı. Kuva-yı Milliye komutanlarının halktan "Nakti ve Ayni" yardım almaları ile silâh, cephane, ve askerlerinin beslenmesi, ikamet masrafları karşılanıyordu. Ethem'in başvurduğu bu yöntem Demirci Mehmet Efe ve bazıları tarafından kullanılıyordu. Bu durum Ulusal Mücadele'ye karşı olanların, Padişah'ın asker toplamayı ve vergi almayı yasakladığı propagandalarını yapanların halkı isyana kışkırtmasına yol açıyordu. Halktan toplanan paraların nasıl ve nerelere harcandığını saptamak ise mümkün değildi. Ethem ve onun gibi çalışanlar emirlerindekilere maaş verdikleri için 1920 yılı sonunda bu birliklerin düzenli ordu durumuna geçirilmesinde büyük güçlüklerle karşılaşıldı.
Güney Anadolu Kuvayı Millîyesi ise Batıdaki gibi değildi. Tam bir halk savaşı veriliyordu. Savunma savaşları yapan şehirler kendi kıt olanakları ile savaşı sürdürdüler. Maraş'ın savunmasından sonra, şehir çok fakir düşmüş olduğu için M. Kemal Paşa 10 Şubat 1920'de 12. Kolordu Komutanlığına emir vererek, toplanacak para yardımının Maraş Müdafaa-i Hukuku'na verilmesini bildirdi. Bu yörede de silâh ve cephane yokluğu çok duyuldu. Kuvayı Milliye'nin desteklenmesi için zenginlerin ve halkın fedakârlıkları ile toplanan yardımlar yararlı oldu. Antep Savaşı B.M.M.nin açılmasından sonra da sürdü. Fakat yol olmadığı için Antep'e yeterli yardım yapılamadı. 18.000 Antepli yiyecek bulamadıkları için ot kökü ve ağaç kabukları, zerdali çekirdeği yemek zorunda kalmışlardı. Sonunda açlık ve cephanesizlik yüzünden teslim oldu.
T.B.M.M. Dönemi Mali Kaynakları
İstiklal Savaşı'nın çok büyük yokluklar içinde başladığını gördük. Ekonomik çöküntü B.M.M.'nin açıldığı sırada Meclis'in para bulmakta büyük sorunlarla karşılaşmasına yol açtı. Mebusların oturduğu yerler bile bin türlü güçlükle sağlanabildi. Yemekleri askerlere pişen yemek ile aynıydı. Cephedeki askerin sıkıntı çekmemesi için her türlü sıkıntıya göğüs geriliyordu. Meclis tutanakları, dilekçe kağıtlarına yazılıyor, mektup zarfları defalarca kullanılıyordu.
Meclis'in açıldığı tarihte en büyük sorun bütçe hazırlamaktı. Yeni bir bütçe hazırlamak uzun zaman alacağı için, Meclis-i Mebusan tarafından çıkarılan bütçenin 1920 yılının Mart ve Nisan ayına ait olan kısımları geçici bütçe olarak kabul edildi. Bütçe hazırlanamadığı için geçici bütçeler (avans kanunları biçiminde) yapmak yoluna gidildi. 1 Mayıs-31 Ekim 1920 tarihleri arasında ilk altı aylık dönem için 30.000.000 lira harcama yetkisi tanındı. Bunun 10.775.303 lirası Milli Savunmaya aitti. Mayıs l920'de çeşitli illerden toplanan para ancak 20.479 lira idi. Cephelere malzeme taşınması için 250 lira harcama yapılmasına bile M. Kemal'in imzası gerekmişti. Mayıs ayı sonunda Niğde'den 100.000 ve Kastamonu'dan gelen 200.000 lira büyük para sayılmıştı. Maliye bu paraları çok titiz bir şekilde harcıyordu. Subayların 6-14 ay maaş alamadıkları bir sırada bu paralar silah ve cephane için kullanılıyordu. Ekim ayında ikinci bütçe hazırlanmasına başlandı. Fakat çalışmalar sürdüğü için Kasım-Aralık ayları için 11.923.400 liralık geçici bütçe ile harcama yetkisi tanındı. Ocak-Şubat 1921 ayları için de 10.300.000 liralık (300.000 lirası fakir köylüye yardım idi.) harcama yetkisi tanındı. 1920 yılı esas bütçe kanunu ise ancak 28 Şubat 1921'de, yani mali yılın bitmesine iki gün kala kabul edildi. Bu kanunla gelir arttırıcı yollar aranırken, Kuva-yı Milliye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin ve Birlik Komutanlarının, halktan gelir toplamaları da yasaklandı. Bütçe gelirleri 61.388.626 lira, giderler ise 63.018.358 liradır. Açık 11.629.732 lira yani % 20'ye yaklaşmaktadır. Mali kaynak sağlamak için Duyun-u Umumiye ve Tütün Rejisi İdareleri ve Osmanlı Devleti'ne ait borç ödemeleri barışta ve yalnız Misak-ı Milli sınırlarına düşen hisseye ait olanının ödenmesi koşuluyla durduruldu. Fakat bu kurumların T.B.M.M.'nin bulunduğu yerlerde devlet kuruluşlarına zarar vermeden çalışmalarına izin verildi. Osmanlı Bankası'ndan geçici avanslar alınması kabul edildi. Savaş yılları içinde, olağanüstü sebepler dolayısıyla, devlet harcamaları kısa vadeli avans kanunlarıyla yapılırken, gelirler gelir kanunlarına göre yapıldı.
Meclis açılır açılmaz ele alınan konuların başında gelir kaynağı bulmak geliyordu. Ancak vergi ve asker toplanabilmesi için, Meclis'in Anadolu'da otoritesinin kurulması gerekliydi. Oysa Meclis'in açıldığı tarihte Anadolu'nun birçok yerinde iç ayaklanmalar çıkmış ve sürmekteydiler. Bu sebeple buralardan vergi almak mümkün olmuyordu. Meclis'in 24 Nisan 1920'da ilk ele aldığı kanun "Ağnam Resmi" (Hayvanlar Vergisi) ile ilgili kanun oldu. Ağnam Resmi'nin eskiden olduğu gibi dört kat alınması kabul edildi. Duyun-u Umumiye gelirlerine el kondu. İlk gelir getirici kanun 28 Temmuz 1920'de kabul edildi. Anadolu'ya getirilen mallardan vergi alınması için, gümrük vergisi beş kat arttırıldı. Daha sonra Zonguldak yöresinden çıkartılan kömürden gümrük vergisi dışında, ayrıca ton başına 2-3 lira arası ihracat vergisi alınması için kanun çıkartıldı. Pul gelirleri için Maliyeye yetki tanındı. İhracat vergisi diğer mallara da uygulanmaya başlandı. Diğer yandan 1914 tarihli Gelir Vergisi Kanunu'ndaki oranlar 5-10 misli arttırıldı. Bütün bu gelir kaynağı bulmaya yönelik çalışmalarda köylüyü vergi yükü altına sokmamaya büyük özen gösterildi. Gelir kaynağı aranırken tasarruf önlemleri de alındı. Mebus maaş ve yolluklarından vergi kesildi. Gereksiz yere soba ve geceleri lamba yakılmaması, kışın öğlen saatlerinde çalışılıp, gündüzden yararlanılması, gereksiz telgraf haberleşmelerinin yapılmaması gibi yöntemler uygulanırken, 14 Eylül 1920'de "Men-i Müskiyrat" (içki yasağı) ve 25 Kasım 1920'de de "Men-i İsrafat" (israfı engelleme) kanunları kabul edildi.